Ragıp çok misafirperver birisiydi,
o kadar ki arkadaşlarının düğününden sonra nezaketen yeni çiftleri evine davet etti.
Taze çift ise o kadar beleşçiydi ki eve gelmeyi kabul ettiler.
Balayını Ragıpta geçirdiler.
Hatta kendilerini "@ragips place" diye etiketlediler.
k l e m e n j e r o
hayat çok acayip
6.2.13
21.1.13
sarmadı valla
Eğer karşınızda muhabbet eden iki kişi varsa. Ve bu iki kişi birbirlerinin fikirlerini destekliyor fakat artistlik olsun diye desteklemiyormuş gibi yapıp birbirlerinin her söylediğine itiraz ediyorlarsa, kendini beğenmişler ve dedikodu yapmayı seviyorlarsa orada onlarla birlikte oturmak intihardan başka bir şey değildir.
Denedim gördüm insan nefes alamıyor. Ya da bana öyle oluyor.
Geçtiler karşı masaya biri anlatırken öbürü lafını kesiyor “Yok hayır öyle demedim ben şöyle dedim” diğeri cevap veriyor “ sen öyle derken böyle demek istedin” öbürü yapıştırıyor “sen beni öyle anlamak istedin” hemen karşılık geliyor “sen kendini ifade edemiyorsan ben ne yapayım”………….
Nasıl oluyorsa konu değişiyor erkek olanın başkalarına koyduğu postaları dinlemeye başlıyoruz. Dişi olan pek lafa karışmıyor kafa sallıyor “evet, tabi” gibi kelimeler sarf ediyor.
Hop konu tekrar değişiyor. Bu sefer birisini çekiştirmeye başlıyorlar. yok aslında evli değilmiş o adamla ama aynı evde yaşıyorlarmış neden face te hiç düğün fotoları yokmuş, öbür kız neden eteğini çok katlıyormuş lisemiymiş burası………………………..
Bir an fark ettim ki ciğerlerime giden oksijen yetmiyor. Esnemeye çalışıyorum olmuyor, yetmiyor. Öksürmeye çalışıyorum olmuyor. Başım dönmeye başladı ve onca işim olmasına rağmen kendimi dışarıya attım…
Çıkarken şöyle seslendiler.
Nereye ya muhabbet sarmadı galiba!!!!
gidiyorum akşam gece.
hava böyle bi acaip geldi değişik geldi, ben de kaydedeyim dedim, ettim.
sonra dedim ki neden paylaşmayayım, paylaştım
siz de neden izlemeyesiniz ki, o kadar izlediğiniz saçma şey arasında. bunları da izlersiniz belki.
baştan söliyim sonunda bişey olmuyo.
12.12.12
kendime ait zaman olayları yaptım
efendime söyliyim 12.12.12 olsun kıyametin kopacağı 21.12.12 olsun dikkatimi çekti. şimdi 12.12.12 de geçtiğine göre böyle bi tarihin denk gelmesi imkansız.
Bu sebepten ötürü yeni bir zaman ve takvim olayına giriyorum.
saat olayı şöyle olacak.
iki güneş doğuşu arasında geçen zamanı önce bi 100 e bölecem, sonra bi daha 100e bölcem, sonra bir daha, bu kadar yeter. bu şekilde saatler daha çabuk geçecek canı sıkılıp da gözü saatte olanları yüzü tez gülecek.
takvim mevzusu da şöyle,
bir sene 180 gün olacak, bu seneler içerisinde de her ay 90 günden ibaret olmak üzere iki ay olacak. isimleri de çok basit Sakin ve Deli şeklinde. İsimler de şuradan geliyor, sıcak senede ilk ay ikincisine göre daha az sıcak ama ikinci ay bunaltıcı sıcak olacak. soğuk senelerde de aynı şekilde ilk ay az soğuk geçerken ikinci ay baya soğuk olacak.
Tek sayılı seneler soğuk geçerken çift sayılı seneler ise sıcak geçecek. (tek sayıları sevmem çünkü) sıcak senelerin sonuna doğru millet "winter is coming" geyiği yapabilecek.
Bir hafta, 15 gün olacak bu sebepten ötürü bir ay 6 hafta olacak. (bu arada merak etmeyin maaşlar haftalık yatacak)
Takvimin başlangıcı 13 eylül 2013 olacak. İlk senenin bitimi de kış bitimine denk geleceği için yılbaşı eften püften sebeplerden değil dondurucu soğuklar bittiği için kutlanmış olacak. bir sonraki sene yılbaşı da kavurucu sıcaklar bittiği için kutlanacak.
işte takvimin temeli bu. devamı gelebilir.
Bu sebepten ötürü yeni bir zaman ve takvim olayına giriyorum.
saat olayı şöyle olacak.
iki güneş doğuşu arasında geçen zamanı önce bi 100 e bölecem, sonra bi daha 100e bölcem, sonra bir daha, bu kadar yeter. bu şekilde saatler daha çabuk geçecek canı sıkılıp da gözü saatte olanları yüzü tez gülecek.
takvim mevzusu da şöyle,
bir sene 180 gün olacak, bu seneler içerisinde de her ay 90 günden ibaret olmak üzere iki ay olacak. isimleri de çok basit Sakin ve Deli şeklinde. İsimler de şuradan geliyor, sıcak senede ilk ay ikincisine göre daha az sıcak ama ikinci ay bunaltıcı sıcak olacak. soğuk senelerde de aynı şekilde ilk ay az soğuk geçerken ikinci ay baya soğuk olacak.
Tek sayılı seneler soğuk geçerken çift sayılı seneler ise sıcak geçecek. (tek sayıları sevmem çünkü) sıcak senelerin sonuna doğru millet "winter is coming" geyiği yapabilecek.
Bir hafta, 15 gün olacak bu sebepten ötürü bir ay 6 hafta olacak. (bu arada merak etmeyin maaşlar haftalık yatacak)
Takvimin başlangıcı 13 eylül 2013 olacak. İlk senenin bitimi de kış bitimine denk geleceği için yılbaşı eften püften sebeplerden değil dondurucu soğuklar bittiği için kutlanmış olacak. bir sonraki sene yılbaşı da kavurucu sıcaklar bittiği için kutlanacak.
işte takvimin temeli bu. devamı gelebilir.
28.11.11
İki Kadın Bir Adam - Son Bölüm
Seren, Sami’ye doğru bir tekme savurdu. Ancak Sami kedi gibi geriye sıçradı ve
tekmeden kurtuldu.
(Bu arada söylemeyi unuttum, Sami ileri seviye bir Kung-Fu
ustasıdır. Arkadaşlığımız da aynı dojoya
gitmemizden kaynaklıdır. )
Ancak dikkatimi başka bir şey çekti, Serenin tekmesi hiç
öyle bir kız tekmesi gibi değil. Aksine güçlü bir Taek-Won-Do tekmesiydi. Olaylar
iyice garipleşmişti. Tam olaya müdahale edecekken kolumdan birisi yakaladı.
-
Dur evladım. Bu bir tesadüf olamaz. Dur ve
seyret.
Kolumdan tutan yaşlı bir dedeydi. Şaşkın bir şekilde “Tamam” dedim. Zaten gidemezdim çünkü dede kolumu öyle
bir tutuyordu ki; yaşlı bir adamın o kadar güçlü ellere sahip olması hiç doğal
değildi. Şaşkınlıktan aptal oldum ve en iyisinin dedenin öğüdüne uymak olduğuna
karar verdim.
Bu arada Seren, Sami’yi kovalamaya devam ediyordu. Sami de
şaşırmıştı. Seren’in attığı tekmeler Sami’ye baya zor anlar yaşatıyordu. Bu
arada gözüm Esra’ya ilişti. Esra eteğinin zaten derin olan yırtmacını sonuna kadar
ayırmış dikkatli bir şekilde Sami’yi takip ediyordu. Sami ise pür dikkat Seren’in
tekmelerinden kaçmaya çalışıyordu. Derken bir anda Esra, Sami’nin ayaklarına
daldı ve Sami’yi kaldırdığı gibi yere çarptı. Bu da Tackle dediğimiz, mükemmel sergilenmiş
bir Combat Ju Jitsu hareketiydi. Sami yerde tavana bakarak yatıyordu. Çok acısı
yok gibiydi, ama şaşkınlıktan sersemlemişti. Bir anda Seren’in topuğunu havada
görünce kendine geldi ve yuvarlanarak tekmeden kurtuldu. Kaçmanın işe yaramayacağını
anlamıştı ve karşılık veriyordu. Sonuçta karşısında iki tane yetenekli savaş
sanatçısı vardı. Seren’in tekmelerine artık alışmıştı ve onlarla başa
çıkabiliyordu. Ancak Esra’nın ani tackle’ları işini çok zorlaştırıyordu. Esra’nın
etkili bir tackle’ı sonrasında yerden kalkması uzun sürmüş ve kolunu Esra’ya
kaptırmış, fena bir şekilde kilitlemişti. Ancak Sami kollarını omuzlarından istediği
zaman çıkartabiliyordu. Bu şekilde Esra’nın kilidinden kurtuldu. Hatta
kurtulmakla kalmadı ve Esra’nın göğsüne güçlü bir tekme atarak onu etkisiz hale
getirdi. Sanırım Esra’nın göğüsleri o kadar büyük olmasaydı daha çok zarar
görebilirdi. Yere düşen Esra’yı gören Seren daha da sinirlendi. Ancak siniri
yüzünden tekmelerini daha dengesizleşti. Sami artık Seren’in tekmelerinden çok
rahat kaçıyordu. Ancak bir türlü uzun bacaklarından fırsat bulup
yaklaşamıyordu. Beş dakikanın ardından Seren artık yorulmuştu. Tekmeleri eski
hızını kaybetmişti. Sami bu fırsatı değerlendirdi ve Seren’e yarım metre kadar
yaklaşıp, çift avuç içi tekniğiyle onu da yere serdi. Tam bana dönüyordu ki, yanımdaki dede bir anda sanki Sami’nin yanına
ışınlandı ve ensesine bir yumruk atıp yere serdi.
Bana döndü.
-
Ve sen evladım artık sende bu hikayenin bir
parçasısın dedi.
Ne yaptı ne etti anlamadım ama bir anda gözlerim karardı,
kendimi yerde buldum.
En son hatırladığım dedenin kahkahalarıydı.
kısaca...
hikaye,
İki Kadın Bir Adam Son Bölüm
21.11.11
KARGA
Âdemoğlu
olarak sevmediğimiz bir hayvandır karga. Birçok kültürde karanlık bir yere
sahiptir. Karga kelimesi etimolojik olarak “kara kuş” tamlamasından
gelmektedir. Gerek görüntüsü, gerek sesi insanda itici ve kötücül bir hava
uyandırmaktadır.
Peki, bu
hayvanın sırrı nedir?
Çocukluğumuzdan
itibaren kargalar ile ilgili hikâyeler duyarız. La Fontaine bile ne kadar
sevmezmiş ki kargayı, hikâyede nevalesini (ağzındaki peyniri) tilkiye
kaptırmıştır. Hâlbuki karga dediğimiz hayvan, kurnaz bildiğimiz tilkiden daha
zekidir. Hatta alet kullanımı açısından maymunlardan daha büyük beceri
göstermişlerdir ki bununla ilgili youtube’da ufak bir araştırmayla enteresan videolara
rastlayabilirsiniz (Tool-Making Crows).
Cevizleri
yüksekten atıp kırmak, daha çetin cevizleri otoyola bırakarak arabaların
ezmelerini sağlamak gibi meziyetleri vardır. Ayrıca kendilerini tütsülerler.
Üzerlerinde asalsak olarak yaşayan böcek ve mikroorganizmalardan kurtulmak için
dumanı tüten bir bacanın üzerine tünerler. Duman bütün vücutlarını sarar ve
yaşayan canlıların ölmesini sağlar. Birbirleriyle haberleşmeleri çoğu diğer
hayvana göre daha etkindir. Nişan alınan bir karganın diğer bir karga
tarafından uyarılıp kaçması görülmüş vakalardandır. Ayrıca kincidirler ve
hafızaları kuvvetlidir. İstemeden de olsa, bir kargaya zarar verdikten ya da
öldürdükten sonra, diğer kargaların tacizine maruz kalmış çok insan vardır.
Hatta bu tacizi yıllar boyu çekip, karga tarafından takip ediliyorum şikâyetiyle
polise giden insanlar mevcuttur.
Karganın bu
özellikleri tarih boyunca insanları etkilemiş ve onları hikâyelerinde,
masallarında kullanmaya itmiştir. Ölümün ve hastalıkların sembolüdür. Kargalar
için 'Tanrının planının bir kusuru
varsa, o kusur bu kuşlar olmalıdır' denir. Shakespeare, Macbeth'de
der ki; 'Kuzgun sesiyle kötülüğün
kapılarını açar' ve Othello'da 'Kuzgun
hastalık dolu evin üzerinde dolanır', demiştir. İkisinde de kuzgun,
kötülüğün imzasını bağırır. Kuran’da ilk cinayetten sonra ölen kişinin nasıl
gömüleceğinin, bir karga tarafından gösterildiği anlatılmıştır. “Derken, Allah, ona, yeri eşeleyerek kardeşinin cesedini nasıl
gömeceğini gösteren bir karga gönderdi. "Bana yazıklar olsun" dedi.
"Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz miyim?"
Artık o, pişman olmuştu.”. Yunan
mitolojisinde ise karga
tanrılara eşlik eden bir arkadaş, bir sembol olarak yer alır. Bunun en önemli
örneklerinden biri Tenedos'un koruyucusu Apollo ve siyaha dönüştürdüğü kargasıdır.
Karga Tenedos'un koruyucu bilge tanrısı Apollo ile bütünleşmiştir. Fakat
Apollo'yu mutsuz ettiği için cezalandırılacaktır. Apollo, Zeus'a vermek üzere
kargadan bir kupa temiz su getirmesini ister. Karga su almaya giderken yolda
üzeri meyve dolu bir incir ağacı görür ve görevini unutarak incirlerin
olgunlaşmasını bekler. Günler geçer, karga tıka basa karnını doyurur ve geç
kaldığı için Apollo'ya söyleyebileceği bir mazeret arar. Yolda bulduğu su
yılanını alır ve geç kalmasından onun sorumlu olduğunu söyler. Apollo
gerçekleri anlayabilecek kadar bilgedir ve kargayı bu yalanından dolayı ömür
boyu susuzluk çekmesi için lanetler ve karganın bembeyaz rengini siyaha
çevirir. Bu lanetinin kanıtı olarak da kargayı (Corvus), kupa (Crater) ve su
yılanı (Hydra) ile beraber gökyüzüne yerleştirir ve takımyıldızlar isimlerini
bu şekilde alır. İskandinav mitolojisinin bilge tanrısı Odin ise omuzlarının
üzerinde oturan iki kargası ile beraber gezermiş. Mısır mitolojisinde ise tek
eşli olmalarından ötürü sadakati sembolize ederler. Ben pek hoşlanmasam da
kuzgunun ötüşü, Romalılarca “cras”
Latince “gelecek” olarak anlaşılmış ve sonsuz umudun işareti olarak
yorumlanmıştır.
Değişik bir
özellikleri de, dişi mi yoksa erkek mi olduklarının dış görünüşlerinden
anlaşılamaması, DNA testi gerektirmesidir. Ömürleri halk arasında 200-300 yıl
civarında bilinmektedir. Hâlbuki bilinen en uzun süre yaşamış karga 40 sene
yaşamış, ortalama ömürleri ise 17-20 sene arasındadır. Ancak insanlar üzerinde
böyle bir intiba bırakabilmeleri etkileyici bir durumdur.
Bilim
adamları, genel kanı olarak karakterlerinden ötürü kargalar üzerinde araştırma
yapmayı tercih etmemişlerdir. Belki de onlar hakkında bildiklerimiz, diğer
hayvanlara nispeten daha sınırlı olduğu için günümüzde bile taşıdıkları gizem,
onları bazı çevreler tarafından çirkin bazıları tarafından ise ilgi çekici
kılmaktadır.
Ancak kim ne
derse desin karga hikâyelerde, masallarda ve efsanelerde olmazsa olmaz, bir rol
üstlenmiş ve hakkını vermiştir. Şahsi düşüncemi merak ediyorsanız. Ben
kargaları seviyorum.
Ve son
olarak
Gururlu, sert havasına karakuşun
alışınca
Hiçbir belirti kalmadı o hazin
şaşkınlığımdan;
"Gerçi yolunmuş
sorgucun" dedim, "ama korkmuyorsun
Gelmekten, kocamış Kuzgun,
Gecelerin kıyısından;
Söyle, nasıl çağırırlar seni Ölüm
kıyısından?"
Dedi Kuzgun: "Hiçbir
zaman."
Edgar
Allan Poe
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)