............
Bilmediğim şeyleri düşündükçe daha da fazla korkuyorum bu gezegenden. Bildiğim şeyleri düşününce ise daha da fazla iğreniyorum herşeyden.
..............
3 aralık 1983
Bir saniye.............,
Seni bir yerden tanıma ihtimalim sıfırdan bile daha düşük......ama gitarın sesi bana hiç bir şey ifade etmediği için sen de tanıdığım çok insan gibi bana hiç bir şey ifade etmiyorsun.........bu nedenle karıştırdım kafamı......
Ayrıca bugün kitaplığın en boş rafını karıştırdım. Elime geçen tek şey ise içi boş bir ajandaydı...evet karıştırdığım rafta sadece bir ajanda vardı ve onunda içi boştu.....bu bana çok ilginç geldi.
Ve bugün kendimi yollara vurdum. Fenerbahçeden Kızıltoprağa gittim, geldim. Tamı tamına 46 defa...
Eve dönmeye karar verdiğimde saat 19:26 idi. Bakkaldan günlük pastörize süt ve sekizli paketlerde satılan biralardan bir tane aldım. Pastörize sütü aynı boyuttaki 7 bardağa paylaştırdım ve bir bira açtım. Ardından sütlerden bir tanesini içtim. Bu şekilde her iki biranın arasında bir bardak süt olmak üzere, yedi bardak sütü içtim.
Ardından sokağa çıkıp tekrar Kızıltoprağa gittim. Yolda gördüğüm her çöp bidonuna kustum. Son bidona kusarken saat 00:59 u gösteriyordu. Ben de sol elimin işaret parmağı ile gündüz gördüğüm dilenci kadının sokakta unuttuğu bebeği gösteriyordum. Bebek bezden yapılmıştı.
O esnada bir polis memuru omuzuma dokunup, “çok yalnızım biliyor musun?” dedi. Ben de onu teselli etmek ve kendi yanlızlığımı göstermek için eve çağırdım. Polis memuru yarı yolda iken kafama copuyla 2 defa vurdu. Onu eve götürmekten vaz geçtim ve “seninle arkadaş olamayız” dedim. Tanıdığım 2968 insanın 2966 sına dediğim gibi
2
5 aralık 1983
Ertesi gün uyandığımda saat 00:36 yı gösteriyordu. Bu güzel birşeydi çünkü uzun zamandır ilk defa 24 saatten az uyumuştum.
Benim günlerim ayın uzunluğuna göre; ya hep çift sayı ya da tek sayıdır. Bu nedenle 32 defa yaşamam gereken doğum günümün 12 tanesini hatırlıyorum. 8 yaşımdan öncesine ait hiç bir şeyi hatırlayamadığım gibi, (doğum anım hariç) diğer 20’nin 8 tanesini zaten hatırlayamazdım. Kalan 12 tanesi de anladığın üzere uyuyarak geçti.
Uyandıktan 9 saat sonra (tamı tamına 9 saat sonra). Bozulan gitar amfimin tamiri için çağırdığım elektrikçi ve çırağı geldi. Onlar amfi ile uğraşırken ben de kendimeakşam yemeği hazırladım. 12 santigrat derecenin üzerinde hiç bir şeyi yiyemediğim için çok sıcak olan akşam yemeğimi soğuması için dolaba kaldırdım.
Bu arada elektrikçiler işlerini bitirmiş ve çıkmak için hazırlanıyorlardı. İçlerinden genç olanı yaşlı olana, “ evladım takımları topla gidiyoruz” dedi. Ardından bana dönüp, “hamfendi amplifikatörünüz yenisi gibi oldu” dedi. Ben de ücretleri olan 18 Türk lirasını verdim ayrıca yaşlı olanın cebine 26000 yen sıkıştırdım.
Amfiyi denemek için fişe taktım. Düğmesine basınca kırmızı ışığı yandı. Çok sevindim ve biraz daha uyumak için kanepeye uzandım.
Uykuya dalarken gece lambası olarak kullandığım amfinin ilk bozulduğu zaman ne kadar üzüldüğümü hatırladım. Halbuki 32 aydır hiç fişini çekmemiştim ama ışığı hep yanmaya devam etmişti. Sadece ilk 13 ayın sonunda hoparlöründen ilginç bir ses gelmeye başlamıştı. Ama bu ses uyumama engel olmadığı için pek aldırış etmemiştim.
Amfiyi ilk aldığım günü hatırlıyorum da satıcı bana “ hanımefendi bu lambalı amfidir, ne kadar uzun süre açık kalırsa o kadar iyi verim alırsınız” demişti.
Ama sanırım satıcıların çoğu gibi o da yalan söyledi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder