2.5.11

bence hiç gereği yok....


Dağılmış kafamı toplamam bayağı bir vaktimi aldı.
İlk önce el yordamıyla gözleri buldum. Sonuçta bir şeyleri görerek aramak daha kolay oluyor. Gözleri elimde tutarak kafatasını buldum. Aslında gözlerin ellerde olması daha kullanışlı, istediğin yere uzatabilirsin.  
Gözleri kafatasına yerleştirdikten sonra kafatasını da omuzlarımın üzerine çaktım. Kafasız olunca sanki daha hafifliyor insan. Ama mecburuz işte ne yapalım her şey kafada. Koku alma, görme, tatma, işitme bunların hepsinin bir yerde olması şartmış gibi. Kafa bir kere gitti mi uğraş dur ondan sonra.
Neyse konuyu dağıtmayım, kafatasımı omuzlarımı yerleştirdikten sonra etrafa bir baktım, her şey bir yere dağılmış. Teker teker bulup yerleştirdim. Sırada dilim vardı çünkü bu tarz şeylerle uğraşırken şarkı söylemeye bayılırım. Dilimi taktıktan sonra her zaman söylediğim ve ezberden öte bildiğim şarkı olan “ten gren bottles standing on the wall” adlı şarkıyı söyleyerek işime devam ettim. Burun, kulaklar, dişler derken kafa tenimi de yapıştırdım ve oldu. Aynaya baktım, kulakları yine ters takmıştım. Hemen değiştirip tekrar aynaya baktım. Güzel görünüyordu, ama sanki bir eksiklik vardı.
Eyvah! İçeriye beyni koymayı unutmuştum. Aradım taradım bulamadım. Bir yere bırakmıştım ama bir türlü hatırlayamıyordum.
Beynim olsaydı kesin hatırlardım. Gerçi beynim olsaydı aramama da gerek kalmazdı.
Amaaan ne gerek var canım beyine, kesin buzdolabına falan koymuşumdur. Buz gibi çıkar tak onu, üşüyeceğim falan hiç gereği yok iyi böyle.
Saate baktım, geç kalmıştım. Hemen takımlarımı giydim. Eşeğimin yanağına bir öpücük kondurdum ve parlamentonun yolunu tuttum.